• Hesabım
Giriş Yap
SULTANAHMET
SULTANAHMET

Buram Buram Tarih

Karaköy’den karşı geçmeyip rotanızı Eminönü istikametine çevirdiğinizde, Eminönü’nün camilerini, Kapalı Çarşısı’nı, Tahtakalesi’ni gezip, sahilinde balık-ekmek yer, sonrasında ister yürüyerek ister tramvaya atlayıp Sultanahmet’te bulursunuz kendinizi. Her dönemin kıymetlisi, bin yıllık tarihiyle Sultanahmet.

Sultanahmet Meydanı
Sultanahmet Meydanı, İstanbul en ünlü meydanı, sadece Türkiye’nin değil dünyanın en görkemli meydanlarından biridir. İlk olarak II. yüzyılda Roma İmparatorluğu tarafından bir hipodrom olarak inşa edilmiştir. Hipodromda at yarışlarının yanı sıra müzik, dans, akrobasi gibi diğer sosyal aktiviteler de düzenlenmiş ve sonrasında bu hipodromun çevresine Ayasofya, Örme Sütun, Dikilitaş, Yılanlı Sütun gibi günümüzde de görebildiğimiz eserler yapılmıştır. Meydan, çağlar boyunca önemini koruyarak günümüze kadar gelmiştir.

Sultanahmet Camii
Sultanahmet Camii, Ayasofya’nın tam karşısında bulunan külliye ve camidir. Yapının temeli 1609 yılında I. Ahmet döneminde atılmış, açılışı 1616’da yapılsa da tamamlanması 1619 yılını bulmuştur. Doğu Roma İmparatorluğu’nun Büyük Sarayı yerine inşa edilen camii bünyesinde külliye, medrese, mektep, çarşı, kasr, darüşşifa, imaret ve türbe bölümleri bulunuyor. İstanbul’un tek altı minareli camii olan Sultanahmet’e içerisindeki çiniler nedeniyle “Mavi Camii” olarak da bilinir. Sultanahmet gezilecek yerlerin ilk sırasında olan Sultanahmet Camii’nin kubbesi 33.6 metre çapında, 43 metre yüksekliğindedir. 260 pencereli yapıda bulunan medrese, günümüzde başbakanlık arşivi olarak kullanılmaktadır.

Ayasofya
Ayasofya Müzesi, dünya kültür mirasının en önemli üyelerinden biridir. Sultanahmet Camii’nin karşısında bulunan ve kilise olarak inşa edilen yapı, İstanbul’un fethinden sonra camiye, 1935 yılında ise müzeye dönüştürülmüştür. İnşasının 4. yüzyılda tamamlandığı bilinmektedir. Bu dönemde yanan kilise yerine daha büyük bir kilise yapılmasına karar verilmiş, tuğla, taş ve mermerden yapılan Ayasofya’nın mimarları Matematikçi Anthemios ve Miletli Isidoros’dur. 6. yüzyılda tamamlanan ikinci kilise, sadece mimari açıdan değil siyasi ve ekonomik açıdan da zenginlik göstergesidir. Büyük bir alanda yer alan 40 pencereli Ayasofya’ya gittiğinizde görmeniz gereken bölüm ve eserlerden bazıları ise şunlardır: Güney kapıdaki Hz. İsa ve Hz. Meryem mozaiği, İmparatorluk Kapısı üstündeki Hz. İsa’nın önünde diz çöken VI. Leon mozaiği, Üst Galeri’deki Deesis ve Komnenos Mozaiği, Henricus Dandolo mezarı, sonradan eklenen mihrap, Sultan I. Mahmud döneminde yapılan şadırvan, Sultan II. Selim türbesi, I. Mahmud Kütüphanesi.

Yerebatan Sarnıcı
Yerebatan Sarnıcı, Doğu Roma İmparatorluğu’nun en büyük yeraltı sarnıcı özelliğini taşıyor. 6. yüzyılda bir bazilikanın altına yapılan Yerebatan, 140 metre uzunluğunda, 70 metre genişliğindedir. Yapıldığı dönemde sarnıca, buraya 19 metre mesafede bulunan Belgrad Ormanları’ndan su taşınmış. Yapı, 336 tane sütun üzerinde durmaktadır. Osmanlı döneminde de sarnıç olarak kullanılan Yerebatan, 1980’li yıllarda onarıldıktan sonra ziyarete açılmıştır.

Haseki Hamamı
Ayasofya’nın karşısında bulunan hamam 1556 – 1557 yılları arasında Mimar Sinan tarafından Hürrem Sultan’ın isteğiyle yapılmıştır. Hamamın kadınlar ve erkekler bölümü 75 metrelik bir duvarla ayrılır. Uzun bir dönem kapalı olan Haseki Hamamı müze olarak düzenlenmiş fakat günümüzde halı ve kilim satış noktası olarak kullanılmaktadır.

Topkapı Sarayı
Bir Osmanlı hanedanlık sarayıdır. Haliç ve Boğaz’a hâkim bir noktada bulunan saray, tek seferde yapılmamıştır. Fatih Sultan Mehmet’in ikametgahı olarak zaman içerisinde yapılan ek binalardan oluşmaktadır. 1459 – 1465 yılları arasında yapılan Topkapı, sadece ikametgâh olarak değil asker ve memur yetiştiren Enderun Mektebi olarak da kullanılmıştır. 18. Yüzyılda hanedan ailesinin Dolmabahçe’ye taşınmasının ardından 1924 yılında müzeye dönüştürülmüştür. Saray dört avlu ve haremden oluşmakta, her bir bölümünün kendine özgü karakteristik özellikleri bulunmaktadır. İlk avluda Arkeoloji Müzesi, ikinci avluda Adalet Kulesi, üçüncüsünde mektep bölümü, son kısımda hükümdar ve ailesi için sosyal aktivitelerin düzenlendiği kısımlar bulunmaktadır. Mutlaka görmeniz gereken bölümlerden bazıları Divan-ı Hümayun, İftariye Kameriyesi, Bağdat Köşkü, III. Ahmet Kütüphanesi, Valide Sultan Odası, Çifte Kasırlar, Harem Ağaları Taşlığı’dır.

Aya İrini Müzesi
Aya İrini Kilisesi, 6. yüzyılda yapılan bir kilisedir. İstanbul’un ilk Hristiyan bölgesi sayılan kesiminde yapılan ilk yapılardan olan Aya İrini, İstanbul’un fethinden sonra Topkapı Sarayı’na dahil edilmiştir. 1846’da Damat Ahmed Fethi Paşa Türk müzeciliğinin temellerini oluşturmak için bazı eserleri burada toplamıştır. Sonrasında bu eserler Çinili Köşk’e taşınsa da yapı bazı faaliyet ve konserler için kullanılmaktadır.Bir dönem silah deposu olarak da kullanılan kilisenin akustiğinin güzel olması sebebiyle içerisinde müzik festivalleri düzenlenmektedir. Kilisede rahiplerin bir arada oturduğu yarım daire bölümü, siyah haç, Bizans imparatorlarının yattığı lahitler dikkat çekmektedir. Lahitlerin bir kısmı da Arkeoloji Müzesi’nde görülebilir.

Ahmet Çeşmesi
1729 yılında yapılan III. Ahmet Çeşmesi, III. Ahmet’in tahttan indirilmesine rağmen ayakta kalmıştır. Sultanın annesi için yaptırdığı çeşmenin mimarı Mehmet Ağa’dır. Türk rokoko mimarisi ile inşa edilen çeşme, beş küçük kubbelidir. Yapının çiçek rölyefleri dikkat çekicidir.

III. Ahmet Çeşmesi fıskiyeli değildir, onun yerine çeşmeleri sebil görevini görmektedir. Yapının dört köşesinde birer çeşme bulunmaktadır. Bu çeşmelerin başında 17. yüzyıl Osmanlı şairi Seyit Vehbi Efendi imzalı hat işlemeleri görülmektedir. Ayrıca yapı üzerinde Sultan III. Ahmet’in el yazısı da bulunmaktadır. Köşelerde bulunan üç pencere ve altlarındaki sebillerden yapıldığı dönemlerde su yerine şerbet ikram edildiği bilinmektedir. Önceleri deniz kenarında bulunan çeşme, meydanın düzenlenmesi ile günümüzdeki yerine taşınmıştır.

Soğukçeşme Sokağı
Soğukçeşme Sokağı, Topkapı Sarayı’na bitişik bulunan tarihi bir sokaktır. Cumbalı ve iki katlı tarihi evleri ile samimiyetini koruyan bu sokak, kurulduğu dönemde saray personeli ve varlıklı ailelerin yerleşim yeri olarak kullanılmaktaydı. Gülhane Parkı, Topkapı Sarayı ve Ayasofya üçgeninde bulunan bu sokak, Eminönü ve civarında görülecek yerlerdendir.

Gülhane Parkı
Gülhane Parkı, İstanbul‘un en güzel parklarından biridir. Eskiden saray arazisi içerisinde bulunan ve günümüzde park olarak kullanılan şehrin en yeşil alanları arasında yer alır. Gülhane Parkı, Tanzimat Fermanı’nın okunduğu ve Atatürk’ün Latin harflerini ilk kez tanıttığı yer olarak da bilinir. Gülhane Parkı denildiğinde Nazım Hikmet’in “Ceviz Ağacı” şiiri akla gelenlerdendir. Bu şiirde Gülhane Parkı’nda sevgilisini bekleyen Nazım’ın polisleri görünce bir ceviz ağacına çıktığı ve ne sevgilisinin ne de polislerin farkında olduğu şu dizelerle anlatılır: “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda. Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında.”